BIST 100
9.486,56 0,12%
DOLAR
39,2280 -0,13%
EURO
44,6908 -0,59%
GRAM ALTIN
4.177,02 -1,41%
FAİZ
43,24 0,00%
GÜMÜŞ GRAM
45,43 0,85%
BITCOIN
105.281,00 0,68%
GBP/TRY
53,0485 -0,48%
EUR/USD
1,1397 -0,42%
BRENT
66,47 1,73%
ÇEYREK ALTIN
6.829,43 -1,41%
Rize Açık
Rize hava durumu
25 °

İslam’dan Önce İnsanlığın Hali

İslam Dinindeki Mübarek Gün ve Geceler1

İslamdan Önce İnsanlığın hali

Peygamberimiz Aleyhisselâm İslâm Dinini insanlara bildirmek vazifesiyle  gelmezden önce, insanlık âlemi iki büyük devletin tesiri altında
yaşıyordu. Bunlar Peygamberimizin memleketi olan Arapistan Yarımadasına  komşu bulunan Bizans ve İran Devletleri idi. Yine insanların inandıkları,
yolunda gittikleri dinler arasında Hıristiyanlık, Musevîlik mecusîlik ve putperestlik hüküm sürüyordu. Fakat Bizanslıların, Romalıların inandıkları
din olan Hıristiyanlık, İncil’in eski devirlerden beri değiştirilip aslından uzaklaşılmasıyla İsa Aleyhisselâmın getirdiği şeriatla büyük ölçüde ilgisini kesmişti. Üstelik Roma medeniyetinin putperestliği, kötü ahlâkı, her türlü perişanlığı da dinî inançlara karıştırılmış, iş çığırından çıkmıştı. Papazların şahsî düşüncelerine göre, din hükümleri çıkarttıkları, para ile Cennet sattıkları, günahkârları afvetme gibi hayâllere daldıkları Hıristiyanlığın bir de üçlü ilâh sapıklığına bulaşmasıyla da hak dinle uzaktan yakından hiç ilgisi kalmamıştı.

Yahudilerin sahip çıktığı Musevîlik ise, yine bu milletin kendi sapıklıklarını din içine sokmalarıyla, Musa Aleyhisselâmın getirdiği şeriattan uzaklaşmıştı.
Yahudiler, kendi peygamberlerinden sonra yeni bir şeriatla gelen İsa Aleyhisselâma düşmanlık yapmakla da hak yoldan tamamiyle mahrum
olmuşlardı.

İranlılar da, Mecusîlik adı verilen ateşperestlik yani ateşe tapma gibi sapık bir dinin içindeydiler. Araplar ise putlara tapıyorlardı. Bu arada komşuları olan
Hıristiyan ve yahudi milletlerin tesirinde kalarak bu dinlere girenleri de vardı. Ancak bunlar, putperest Araplara göre oldukça az, bir kısım
kabilelerdi. Zaten putperest düşünce ve davranışlar, Hıristiyanlık ve yahudilik gibi diğer dinler içerisine de girmişti.

Araplar içerisinde İbrahim Aleyhisselâmın şeriatı üzerine devam eden, Allahü Teâlâ’nın birliğine iman eden “Hanifler” de vardı. Ancak bunlar adetleri
belli olacak kadar az bir sayıdaydılar. Araplar ahdine vefâ göstermek, müsafire ikramda bulunmak, sünnet olmak, tırnak kesmek gibi Hazreti
İbrahim ve Hazreti İsmail’den kalma bazı sünnetleri de yapıyorlardı. Ne var ki, hak din üzere olmadıkları için cahillik onları esir etmişti.

Cehaletin getirdiği kötülükler içerisinde, kabileler arasında kan davaları sürüp gidiyordu. Sadece haram ay sayılan Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem
denilen dört ayda harbi bırakıyorlardı. Kabileler halinde idare olunduklarından, Kabe’de her kabileye ait olmak üzere 360 adet put doldurulmuştu. Kurulan panayırlarda, yaşayış şartlarından çok ileride edebiyat yarışmaları yapılıyor, şairler ve hatipler insanları hayli tesir altında tutuyordu.

İnsan hakları ayak altına alınmış, güçlüler zayıfları eziyor, köleler ve esirler içler acısı bir halde yaşıyor, kadınlara önem verilmiyor, kız çocukları geçim
sıkıntısı veya damat ayıbı korkusuyla diri diri toprağa gömülüyordu. Ahlâksızlık her tarafı kaplamıştı.

İşte gerek Arabistan Yarımadası’nın içine düştüğü cahillik, gerekse Bizans ve İran Devletlerinin hüküm sürdüğü yerlerdeki sapıklık ve ahlâksızlık,
birbirinden aşağı kalır şekilde değildi. Bütün insanlık âleminin karanlık bulutlar altında ve karışıklık içerisinde yaşadığı bir devirde, onları bu
alçak ve bayağı hayattan kurtarıp ebedî kurtuluş ve saadete ulaştıracak bir Peygamber bekleniyordu. Hıristiyan ve yahudilerin mukaddes kitapları
böyle bir peygamberin geleceğini, zamanının yaklaştığını bütün alâmetleri ile müjdeliyordu. Bu peygamberin Hazreti İbrahim soyundan, Mekke
taraflarından çıkacağına dair bilgiler veriliyordu.

Mekke Şehri ve Yüce Kâbe

İslâm Tarihinde mukaddes Mekke şehri ve içerisinde bulunan Mescid-i Haram ve onun içinde yüce Kâbe büyük ve önemli bir yer tutar. Çünkü bu şehirde birçok peygamberin vazife yapması, Kabe’nin, müslümanların kıblesi olması, İslamda hac ve tavaf ibadetlerinin bu şehire tahsis edilmesi, daimi olarak
Mekkeye, dinî bir merkez vasfı kazandırmıştır. Her taraftan gelen hacıların, ziyaretçilerin kestikleri kurbanlar, yaptıkları alış-verişlerle mühim bir ticaret merkezi olan Mekke, Kâbe ile de manevî merkez sıfatını hiç kaybetmemiştir.

Kabe’yi , Allahü Teâlâ’nın emriyle önce Melekler, sonra Hazreti Adem ve ve Şit Aleyhisselam; peygamberlerden son olarak da İbrahim Aleyhisselam ile oğlu
Hazreti ismail inşa etmişlerdi.. Daha sonraları insanların ortak çalışmalarıyla zaman zaman yeniden yapılmış, tamir ve değişiklikler görmüştür.

Kâbede Mübarek Vazifeler

Kabe’deki mukaddes vazifeleri eskidenberi yapan ve ellerinde tutan Araplar, bunları büyük bir şeref olarak kabul ederlerdi. Bu vazifeler arasında en
mühimleri; Kabe’nin anahtarlarını elinde tutmak olan Hicâbet Zemzem suyunu ve hacıların su işlerini idare etmek olan Sikâye; ziyaretçileri barındırma ve müsafirlik işlerini ayarlamak olan Rifâde’dir. Bu şerefli vazifeleri Peygamberimiz Aleyhisselâmın soyuna mensup kimseler yapıyordu. Hatta Efendimizin dedesi Abdülmuttalib’in, kaybolan Zemzem kuyusunu ve suyunu bulması büyük bir hizmet olmuş, itibarını da çok artırmıştı.

Ebrehe’nin Kâbeye Saldırması

Ebrehe, hazırladığı büyük bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü. O zamanın âdetince uğur sayılan ve bugünün tanklarının yerini tutan büyük Mahmudî Fil’ini de
ordusunun önüne kattı. Bu sebeple hâdise, tarihte Fil Vak’ası adıyla anılmıştır. Kabileler halinde dağınık yaşayan Araplar, yer yer Ebrehe’nin
ordusuna karşı koymaya çalıştılarsa da, onu önleyemediler. Ebrehe’nin keşif için ileriye gönderdiği askerleri de, Mekke’lilerin nesini buldularsa, yağmalayıp getirdiler.

Mekke’lilerden bir sulh hey’eti, Ebrehe’ye gittiler ve mallarının geri verilmesini istediler. Hey’etin başında, o zaman Mekke şehrini idare eden Kureyş
kabilesi reisi, Peygamberimiz Aleyhisselâmın dedesi Abdülmuttalip bulunuyordu. Yağmalanan mallar arasında, onun da 100 devesi vardı. Ebrehe,
onların bu isteğine şaşırdı:

-”Ben, Kabe’yi yıkmak için geliyor ve bundan vazgeçmem için rica etmenizi bekliyorken, siz develerinizin derdine düşüyorsunuz?!” dedi. Böylece onları aşağı
düşürmek istedi. Fakat Abdülmuttalip:

-”Ben, develerin sahibiyim ve onları istiyorum. Kabe’nin ise asıl sahibi var. O’nu O Yüce sahibi korur!” diye cevap verdi.

Ebrehe, yağmalanan malları geri verdikten sonra, ordusunu ve şöhretli filini Mekke üzerine yürüttü. Abdülmuttalib ise, Kabe’nin kapısına yapışıp
göz yaşları ile duâ ettikten sonra halkı dağlara çekerek olacakları ibretle beklemeye başladı. Ebrehe, koca filinin Mekke üzerine gitmemekte
direndiğini, ayaklarının kumlara saplanıp kaldığını, başka tarafa çevrildiği zaman koşarak yol aldığını görünce, küplere bindi. Bu sırada,
Ebrehe ve askerleri Kur’an-ı Kerîm’in Fîl Sûresi’nde bildirildiği üzere, hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaştılar. Bir anda gökyüzünü kaplayan
Ebabil kuşları, ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları küçük kızgın taşları düşman askerlerinin üzerine atıyorlar, bir nevi Ebrehe ordusunu
havadan bombardıman ediyorlardı. Böylece koca ordu neye uğradığını şaşırdı, yara bere içinde perişan oldu. Çok az kişi kaçabildi. Onlar da
aldıkları yaranın tesiriyle kısa zaman sonra öldü. Ebrehe de canını zor kurtarıp Yemen’e döndü ise de, çok geçmeden O da orada öldü. Kabe’nin
sahibi Kabe’yi işte böyle korumuştu.

İslam Dinindeki Mübarek Gün ve Geceler

Dinimizde yılın bâzı gün ve geceleri kutlu sayılmıştır. Bu günlerin, bu gecelerin Cenâb-ı Hakka ibadet ve tâatla geçirilmesi sevablı olduğu müjdelenmiştir.
Bu gecelerde, Allaha ibâdet etmek, geçmiş namazları ödemek, Kuran okumak, Peygamberimize Salevât-ı Şerife getirmek, bu günlerde oruç tutmak, nafile namaz kılmak, tefekkür etmek (düşünmek) çok sevablıdır.Bu mübârek gün ve geceler şunlardır:
1.Ramazan ayı ve özellikle son on gününün geceleri. Bu son on gecede itikâf denilen özel bir ibadet vardır. Ayrıca Kadir Gecesi bu on geceden birisi olarak kabul edilir. Önemi şuradan gelir: Kadir Gecesindeki ibadet, tâat; içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan hayırlıdır, diye bize Kuranda müjde-lenmiştir.

2.Iki bayramın ilk geceleri. Bu iki geceyi ibâdet ve tâatla ihyâ edenin (yaşayanın) gönlünü, Cenâb-ı Hak, gönüllerin öldüğü gün ihyâ eder (yaşatır). Bayram gecelerinde dualar kabûl olunur, geri çevrilmez.
3.Zilhicce ayının ilk on günü ve geceleri. Yani Kurban Bayramından önceki günler.
4.Kurban Bayramının arefe günü.

5.Şabân ayının 15. gecesi. Yani Beraat Gecesi ve günü.

6.Recep ayının ilk (Cuma) gecesi, ki biz ona Reğâib Kandili diyoruz; 15. gecesi ve

  1. geceleri, bu geceyede Mirâc Kandili diyoruz.

7.Cumâ geceleri, Cumâ günleri?
Yüce Allahın rahmet, bereket ve afvinin bollaştığı bir mevsim vardır ki, bu mevsime halkımız arasında Üç Aylar denir. Üç aylar, Hicrî  Kamerî takvime göre Recep, Şabân ve Ramazan aylarıdır. Daha çok bu kutsal aylarda, yukarıda saydığımız bir çok mübârek gece de bulunmaktadır.

Hz.Peygamber (s.a.v)in Recep ve Şabân ayının bâzı günlerinde oruç tuttuğu ve bâzı günlerinde de oruç tutmadığı bilinmektedir. Ramazan ayı ise zaten oruç ayıdır. Bütün Müslümanlar bu ayı oruçlu geçirirler.
Peygamberimizin (s.a.v) Recep ayı gelince, Ey Allahım! Recep ve Şabanı bize mübârek kıl, bizi Ramazana yetiştir. Diye duâ ederlerdi.

Biz müslümanlar, ulvî bir zaman kesiti olarak lûtfedilen, bu kutlu günlerin ve gecelerin feyiz ve bereketinden yararlan-maya calışalım, kendimizi bunlara hazırlayalım ve Hz. Peygamberin bu duâsını da tekrarlayalım.
Esâsen dinimizdeki mübârek gün ve gecelerin varlığı, bir bakıma bize zamanın önemini göstermek, ömür sermayesini kullanmada gaflete düşmemek terbiyesini kazandırmak, kâinat çarkının seyrine devâmı karşısında tam bir ruhî ve kalbî uyanıklık içinde bulunmamız gerektiğini ihtar etmek gibi bir takım hikmetleri taşımaktadır.

Mübârek gün ve gecelerde bir mâneviyât tâzelemesi yaparız. Cemiyet içinde zayıflayan mânevî alâkalarımızı tazelemiş oluruz. Bunun için bütün din kardaşlarımızın ibâdet takvîmlerine ibâdet saatlarına karşı son derecede hassas olmaları gerekir. Peygemberimiz (s.a.v) salât ve selam ona olsun) bile gece ibâdeti için gündüzden hazırlık yapardı. Öyleyse biz de Peygamberimiz gibi bu mübârek gün ve gecelere bir ön hazırlık yaparak girmeliyiz.
Ve bunları, Allah?a daha yakın olma gecesi olarak değerlendirmeliyiz

 

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?